6 Kasım 2012 Salı

GDO’lu ürünler, erkekleri kadınlaştırır mı?





GDO’lu ürünler,erkekleri kadınlaştırır mı?



Son günlerde, televizyonun karşısına çakılmış, ekran ekran dolaşıyor ve kısa adı “GDO’lu ürünler” olan “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar”la ilgili tartışmaları izliyorum... “Konunun uzmanı” olan kişiler, olaya “kendi pencereleri”nden bakıp, “bardağın alt veya üst yarısı”na dikkat çekiyorlar... Yani, kimi “olumlu” görüş bildirirken, kimi “tepki” gösteriyor... Yalnız, bir “vatandaş” olarak benim anlayamadığım şu: Bu tartışmalar, 26 Ekim 2009’da yürürlüğe sokulan “GDO’lu ürünlerle ilgili yeni yönetmelik”ten sonra tırmandığına göre; bu yönetmelik, GDO’lu ürünlere “izin” mi vermekte, yoksa “sınırlama” mı getirmektedir?.. Bir kısım “uzman” ve “muhalefet sözcüsü” yeni yönetmelikle “GDO’lu ürünlere kapı aralandığını” iddia ederken; Tarım Bakanı Mehdi Eker, tam aksini söylüyor: “Biz, yönetmeliği GDO’lu ürün ithalatının önünü kesmek için yaptık!” Bakan bunu söylerken, “GDO’lu ürünlere izin verildiği” iddialarının neye ve nereye dayandırıldığını anlamakta, doğrusu hayli güçlük çektim. Çünkü, GDO’lu ürünler, zaten yıllardır “serbestçe” giriyordu Türkiye’ye!.. Meselâ, “mısır” ve “soya” ürünlerinin “yüzde 70’ten fazlası” zaten GDO’luydu ve bugüne kadar hiç kimse sesini çıkarmıyordu...


ABD TEPKİ GÖSTERDİ, ÇÜNKÜ!


Demek oluyordu ki;
26 Ekim’de çıkarılan yönetmelik, bu ürünlere hem “kısıtlama” getiriyor, hem de “kontrol” altına alıyordu!.. Böyle olmalı ki; “
İ
lk tepki” gösteren ülke ABD oldu. Malûm; ABD Senatosu Finans Komitesi Üyesi Senatör Chuck Grassley, Türkiye’nin çıkardığı yönetmeliği topa tuttu. Grassley, “Bu düzenleme Türk pazarını ABD mısırı ve soyasına kapatıyor. Türkiye bu düzenlemeyi yapmadan önce ne Amerika’ya danıştı, ne de Dünya Ticaret Örgütü’ne haber verdi” dedi. “Hükümet, GDO’lu ürünlere izin verdi ise” ABD’nin bu tepkisi niye?.. Kaldı ki, bu tek tepki değil!.. Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş da yaptığı açıklamada; “Sektör zaten GDO’lu ürün kullanıyor” dedi ve ekledi: “Yönetmelik, sektörde bisküviden çikolataya, turşudan glikoza kadar birçok mamulde üretimi düşürecek ve sanayi iş göremez hâle gelecektir.” Dedim ya; “izin” verilmişse, bu “tepkiler” niye?.. Yoook “sınırlama” getirilmişse “iktidara yüklenmek” niye?.. Ne yalan söyleyeyim; Tartışma programlarında bu konuya açıklık getirici bir bilgiye rastlayamadım... Vardı da, belki ben duymadım...

GDO, YA DA FRANKEŞTAYN GIDA


Açık söyleyeyim: Bu konu yeni yeni gündeme gelmiş olsa da, taa 2004’ten bu yana gerek “hormonlu”, gerek “Frankeştayn gıdalar” olarak bilinen “GDO’lu ürünler” konusunda çok yazı yazdım... Hatta; konunun önemine dikkat çekebilmek için, “hormonlu erkek”ler yüzünden “hamile kalamayan kadınlar”dan söz ettim... Şimdi, daha ilerisini söylüyorum: “Hormonlu ve GDO’lu gıdalar yüzünden, erkeklerdeki sperm sayısı daha da düşecek ve genetik yapıları değişime uğrayan erkekler, gittikçe kadınlaşacak!..” İnanın abartmıyorum; “Erkeklik hormonları”nın azalması sebebiyle “yumurtayı dölleme” imkânı kalmayacak!.. O kadar ki; “erkeksi” hormonların yerini “kadınsı” hormonlar alacak!.. Ve tabiî, ortalık da; “bay” görünümlü “gay”lerden geçilmeyecek!.. Peki, bunlara yol açacak “GDO” nedir? Bilmeyenler için aktaralım: Genleri bir canlıdan alıp başka bir canlıya nakletme sonrası ortaya çıkan ürüne ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma’ (GDO) deniyor. GDO karşıtlarınca, ‘Frankeştayn gıda’ olarak tanımlanan GDO’lu ürünler, yapılan testlere göre antibiyotiklere karşı direnç, ağır alerji, organlarda küçülme, kan biyokimyasında bozulma, boy ve tartı eksikliği, kısırlık ve ölü doğum oranında ciddi artışlara yol açıyor. Türkiye’de insanlar farkında olmadan GDO’lu ürün tüketiyor. Uzmanlar, özellikle ithal edilen mısır ve soyanın kullanım alanları düşünüldüğünde, şu anda raflarda yer alan en az 900’e yakın üründe GDO’ların kullanıldığını belirtiyor. Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger, et suyu tabletlerinde, fındık fıstık ezmesi, süt tozu, mısır ile mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerle üretilen ürünlerde, bebek mamalarında ve hazır çorbalarda kullanılıyor. ODTÜ’de yapılan bir çalışma ise 28 domatesten 22’sinin GDO’lu olduğunu gösteriyor. Tabiî, “GDO’lu ürünler” konusunda, “elebaşı ülke”nin İsrail olduğunu gözden ırak tutmayalım... Çünkü İsrail; sadece “tohum”larla değil, “tavuk”ların genleriyle bile oynadı... Birkaç yıl önce, televizyonlarda görüntüler vardı... Ortalıkta, “tüysüz tavuk ve horoz”lar dolaşıyordu!.. Çıplak vücutlarını “güneşin yaktığı” zavallı hayvanlar, “gölgeye kaçmaya” çalışıyordu!.. Hâl bu iken; GDO’lu ürünlerin “sperm sayısı”nı düşürdüğünü ve “kısırlığa” yol açtığını bile bile, Başbakan Tayyip Erdoğan böyle bir cinayete izin verir mi?.. Hele de o Başbakan, “En az 3 çocuk” diyorsa!.. Hele söyleyin; “En az 3 çocuk” diyen bir adam, öte yandan GDO’lu ürünlere geçit verir mi?.. Olur mu böyle bir saçmalık?..



GDO, EROİNDEN DAHA BETER!


Bana göre; “Genetik yapısı değiştirilmiş” tohumlar, en az “uyuşturucu” kadar, yani “esrar” ve “eroin” kadar tehlikeli!.. Ha “eroin” zehirlemiş, ha bu tohumlar!.. Hatta, “eroin”den daha tehlikeli... İşte bu yüzden, genetiği değiştirilmiş bu ürünlere “Frankeştayn gıdalar” deniliyor ya!.. Nasıl denilmesin ki; Frankeştayn gıda olarak nitelendirilen GDO’lar, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık veya domuz genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor. “Uzman”lara göre, “GDO”ların bir “tehlikeli” tarafı da şu: “Bu ürünlere bir kere bulaşırsanız, bir daha kurtulamıyorsunuz. O tohumla ürün ektiğiniz toprak, o tohuma bağımlı hale geliyor ve bir daha başka ürün ekemiyorsunuz.” O tohumu satan yabancı şirket ise, önce tohumu ucuz fiyattan satıyor ve sizi tıpkı “eroin bağımlılığı” gibi bağımlı hale getiriyor. Ancak daha sonra fiyatını artırarak, sizin başka tohum ekmenizi önlemeye çalışıyor. Sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki; isteseniz de bu çarkın içinden çıkamıyorsunuz. İşte bu “çark”tan, yani ABD, İsrail, Kanada, Çin, Almanya, Fransa ve Hollanda’nın kurduğu “çark”tan çıkamadığımız içindir ki; her yıl “50-60 milyon dolar”lık tohum ithal etmek zorunda kalıyoruz!.. Yani, kendi paramızla zehirleniyoruz!..


SPERM SAYISI YARIYA DÜŞTÜ!


Hadi, bizler zehirleniyoruz; peki “bizden sonraki nesiller” ne yapsın?.. Tabiî, ortada “nesil” kalırsa!.. Çünkü efendim; “Genetiği değiştirilmiş fareler”de, “evlat” ve “torun”lar olmuş, ama “3 nesil sonrasında üreme durmuş” iyi mi?.. Ya insanlar?.. Kalamış Tüp Bebek Merkezi’nin Başkanı Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, bundan 2 yıl önce, bir gazete tarafından kendisine yöneltilen; “Erkeklerde kısırlığın arttığı, sperm sayısının azaldığı ve kalitesinin düştüğü doğru mu?” şeklindeki bir soruya şu cevabı veriyordu: “Yaklaşık 50-60 yıl önceki sayımlara göre kısırlıkta ciddi bir artış var. 100 kişinin 15’i, 18’i çocuğu olamaz hale geldi. Yani 6 çiftten biri kısırlık problemi yaşıyor! Hatta toplumda en sık görülen hastalık bu denebilir. Her 5-6 kişiden birinin doktora bu yüzden gittiğini düşünün, dolayısıyla kısırlık büyük bir sosyo-ekonomik olay haline geldi. Özellikle erkeklerde sperm sayıları da son 50-60 senede yarı yarıya düştü. Son yıllarda erkek kısırlığının kadına göre daha çok arttığını da görüyoruz. Erkek kısırlığının oranı bundan 30 yıl önceki kitaplara bakıldığında yüzde 20-25 iken, şimdi yüzde 40’a çıkmış durumda. Yani artık kadınla erkeğin oranı eşitlendi. Türkiye’deki oranlar da dünya ortalamasından çok farklı değil. Artık sperm sayıları azalıyor ve bu nereye kadar devam edecek bilinmiyor.”


ERKEKLER, KADINLAŞIYOR!


Sadece o da değil... Bakın ne diyor Dünya Sağlık Örgütü’nün “veri”leri: “Erkeklerdeki sperm sayısında geçen yüzyıla göre yüzde 100’den daha fazla düşüş oldu!.. Geçen yüzyılda 1 milimetre menide ortalama 40-60 milyon sperm varken, şu anda bu sayı 20 milyona kadar indi!” Niye biliyor musunuz?.. “Tavuk”ları ve bazı “hayvan”ları beslemekte kullanılan “yem”lerin içine konulan “hormon”lar ve “GDO’lu ürünler” yüzünden!.. Evet, “hormonlar” ve GDO’lar yüzünden!.. Çünkü bu hormonlar; Erkek vücuduna girdiğinde “östrojen” yani “kadınlık hormonu”na dönüşüyor!.. Bunun Türkçe’si şu: “Bu tür hormonlu besinleri tüketen erkek, kadınlık hormonu ala ala kısırlaşıyor, yani kadınlaşıyor!” Bu “verileri” yorumlayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, bakın ne diyor: “Korunmadıkları ve ürolojik bir problem olmadığı halde kadınların hamile kalamama ve dolayısıyla 1 yıl içinde çocuk sahibi olamama oranı, yüzde 15’e yükseldi!” Düşünebiliyor musunuz; Herhangi bir bedensel engel olmamasına rağmen, “çocuk sahibi” olamıyor insanlar!.. Ve de, bunun oranı yüzde 15’e çıkmış!.. Peki, neden?.. “Hormon”dan ve GDO’dan!.. Yani, Batı’nın, “üretimi artırmak” için özellikle bizim gibi az gelişmiş ülkelere kakaladığı “hormon”dan!.. Şu hâle bakın ki; “Hayvan veya bitki üretimini artırmak” için kullanılan hormon, sonunda “insan neslinin tükenmesi”ne yol açar hâle gelmiş!.. Prof. Dr. Bülent Tıraş, şöyle uyarıyor “erkek”leri: “Fırın ve sauna gibi sıcak ortamlarda çok fazla bulunmamaya dikkat edin!.. Sürekli oturarak yapılan bir işiniz varsa, tedbirinizi alın!.. Uzun süreli bisiklet kullanmayın!.. Hormonlu yemlerle beslenen tavuk ve diğer hayvanların etini, kirli denizden çıkan midye gibi kabuklu deniz hayvanlarını yememeye özen gösterin!..” Aksi halde?!? “Kadınlaşırsınız!” Bana öyle geliyor ki; Erkeklerin homolaşıp “gay”leşmesinde, kadınların da “bay”laşmasında, bu “hormon”ların büyük rolü var!.. Bunun “kaynağı” da, Batı!.. Ve tabiî; “Batı, Batı diye batasıcalar”
ın rolü de hayli çok!.. Bizim “Batıcılar”ın çoğu; Sırf “Batı”dan geliyor diye; “ferman”larını da baştacı ederler, “hormon”larını da!.. O hormonlar, erkekleri “kadınlaştırıyor”muş, ne gam!.. Bunu da, “metroseksüel erkek” diye yutturmuyorlar mı sanki?!. Metroseksüel, yani “kadınsı” erkek!.. O kadar çoğaldılar ki!.. Ortalık “kadınlaşan erkek”lerle, “erkekleşen kadın”lardan geçilmiyor!.. Ve sürekli de, bunlar “lânse” ediliyor topluma!.. Korkarım ki; “İnsan nesli” tehlikede!.. “Silikonlu avrat”lar, “hormonlu zerzevat”lar ve bir de, bazı “papyonlu gavat”lar yüzünden!..

ÜRETİMİ ARTIRMAK BAHANE!


Son olarak diyeceğim o ki; Mümkün olduğu kadar “hormonlu gıdalar” ve “GDO’lu ürünler”den uzak durun!.. Aksi halde; kadınların “dişilik”lerini, erkeklerin de “kişilik”lerini kaybetmeleri riski çok büyüktür!.. Şahsen ben; “Hormon”larla ve “genetik değiştirmeleri” ile “ürün veriminin artırılmak istendiği” iddialarına katılmıyorum... Eğer “ürün verimi artırılmak” isteniyorsa, dünyada o kadar çok “bakir toprak” var ki!.. Sağlarsın “imkân”ları, verirsin “para”ları, alırsın ürünü!. Hem de, “en sağlıklı”sından!.. O halde, “Bakan’a yüklenme”yi bırakıp, “GDO lobisi”ne dikkat kesilsek, çok daha iyi olur gibime geliyor!.. “Neslimizi kurutacak” olanlar, onlardır!.. Erkekleri, “kadınlaştıran” da!..


=============

Bir taşla, üç kuş! Kartel gazetelerine bakıyor musunuz?.. “Türkiye’nin eksen değiştirdiği”nden tutun da, “Türkiye’nin Batı’dan kopup, Ortadoğu’ya yöneldiği”ne dair, bir sürü başlık!.. Tam da bu başlıkların atıldığı günlerde, İsrail Büyükelçisi Gabby Levy’nin; “tepki”leri bile bile Karadeniz’e “karanlık bir gezi” gerçekleştirmesi, hayli enteresan!.. Hiç kuşkunuz olmasın ki; “eksen kayması” başlıklarının arkasında, “
İsrail” vardır!.. Bu başlıklarla, İsrail; “bir taşla üç kuş” vurmak istemektedir! Bir: Batı’yı Türkiye’ye karşı kışkırtmak!.. İki: Türkiye-İran ilişkilerini gerginleştirip; İran’ı, Batı karşısında yalnız bırakmak!.. Üç: İran geri adım atarsa, bundan Türkiye’yi sorumlu tutan yayınlar yaptırmak ve böylece iktidarı gözden düşürmek!.. Serdar Arseven’in, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile gerçekleştirdiği dev röportajı iyi okuyun... Bir de, Ahmedinejad’ın İstanbul’da yapacağı konuşmaya dikkat edin!.. O zaman, “İsrail tuzağı’nı anlarsınız... Tabiî, kimlerin “İsrail aşığı” olduğunu da!.. 
Hasan Karakaya - Yeni Akit

http://www.habervaktim.com/yazaroku.php?id=18989

26 Ocak 2012 Perşembe

Jelatin Gerçeği ve Helal Gıda

Jelatin Gerçeği ve Helal Gıda








"Ayşe: Çocuklara şu şekerlemelerden alalım mı?

Ali: Bunlardan almasak iyi olur Ayşe .

Ayşe: Ama çok seviyorlar.

Ali: Ayşe, muhtevasında jelâtin yazıyor; ama menşeini belirtmiyor. Kuvvetle muhtemel ki domuz jelâtini.

Ayşe: Neee, gene mi domuz! Aklım almıyor. Şüpheli olana yaklaşmamak gerek, almayalım.

Ali: Kesinlikle."


Ne yazık ki günümüzde yukarıdaki konuşmaları yapan kişiler kadar şuurlu tüketicilere rastlamak bir hayli zor. Bu sebeple çok ehemmiyetli bir hakikat ihmal ediliyor. Hayat nizamlarını helâl merkezli kurmakla yükümlü olan Müslümanların gıda tüketimi hususundaki ihmalleri, onların fizikî yapılarına ve mâneviyatlarına menfî tesir etmektedir. Haram veya şüpheli olan gıdaların tüketimi konusu, Kur'ân-ı Kerîm'de1 ve Hadis-i Şerîflerde çok zikredilir. Her Müslüman, gıdaların helâl veya haramlığı hususunda gereken hassasiyeti göstermeli ve 'jelâtin' benzeri gıda katkı maddelerinin menşeini soruşturmadan, onları asla tüketmemelidir.

Müslümanların gıda ihtiyaçları, çoğu zaman gıda üretimi yapan firmalar tarafından maalesef dinî vecibeler dikkate alınmadan karşılanmaktadır. Helâl olmayan katkı maddeleri kullanan yabancı birçok firmaya, maalesef, yerli şirketler de rahatlıkla ortak olabilmektedir. Dünya genelinde takriben iki milyara yakın Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların helâl gıda ihtiyaçları kayda değer bulunmazken, nüfusu 30–40 milyonu bulmayan Musevilerin ve bunlardan daha az olan vejetaryenlerin talepleri karşılanmaktadır.

Jelâtin nedir?
Jelâtin memelilerin dokularında, hususiyetle kas­ları kemiklere bağlayan yerlerde ve derilerde bulunan kollajenden çıkartılan bir proteindir. Kollajen su ile kaynatıldığında jelâtin olarak bilinen, suda çözülür proteine dönüşür. Soğutulduğunda, çözelti kollajene dönüşmez; fakat jel hâline gelir. Jelâtin başta domuz, sığır ve çok az olarak da balık gibi hayvanların deri, kemik ve bağ dokularının kaynatılması ile üretilir. Bu madde, güçlü şekil alma kabiliyeti, şeffaf jel oluşturması, esnek film hâline gelmesi, hazmının kolay olması, sıcak suda eriyebilmesi ve kolayca şekil alması gibi hususiyetleri sebebiyle gıda üretiminde pek çok sahada kullanılmaktadır.

Domuz derisi en çok kullanılan jelâtin kaynağıdır
Günümüzde jelâtin üretiminde genelde domuz ve helâl tarzda kesilmemiş sığır derisi kullanılmaktadır. Gıda üretiminde kullanılan jelâtinin hammadde kaynağı ise domuz derisidir. Elde edilme safhasında ekstraksiyon öncesi, ön işlemlerin kısa sürede tamamlanması ve oluşan atık suyun asgari seviyede olması, domuz derisinin kullanılmasını cazip kılmaktadır. Ayrıca domuz derisinden jelâtinin elde edilmesi, bir hayli ucuzdur.

Jelâtinsiz ürün neredeyse yok
Bir nevi protein olması sebebiyle jelâtin üreticileri, jelâtinin günlük hayatın her safhasında kullanılabilmesi için yoğun gayret göstermiştir. Menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.

Ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama ve kapsülleme maddesi olarak, jelâtin yaygın bir kullanım sahasına sahiptir: Pek çok pasta ürününde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde, salam, sucuk sosis, jambon gibi et ürünlerinde, şekerlemelerde, reçel, marmelat, helva, pekmez ve tahin gibi gıdalarda, fındık ve fıstık ezmelerinde, meyve sularında, sakızlarda, ilâç endüstrisinde, kapsül, film ve tablet yapımında, kan verme ürünlerinde, krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve kozmetik ürünlerinde, hayvan yemlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kağıt yapımında jelâtin kullanılmaktadır.

Jelâtinin genellikle Müslüman olmayan ülkelerden ithal edilmektedir


Hayvan menşeli olması sebebiyle bütün Müslü­manları yakından ilgilendiren bir katkı maddesi olan jelâtinin takriben % 99'u, Müslüman olmayan ülkeler tarafından üretilmektedir. Yılda 380.000 ton kadar üretilen jelâtinin 150.000 tona yakını Müslümanlar tarafından tüketilmektedir. Türkiye'nin yıllık jelâtin tüketimi ise, 4.000 ton civarındadır ve tüketim her yıl % 8–10 seviyelerinde artış göstermektedir. Dünya piyasalarında kilogram fiyatı takriben 4–6 dolar olduğu düşünülürse, Türkiye jelâtin için 20 milyon dolar kadar harcama yapmaktadır.



Türkiye'de ne yazık ki jelâtin üretilmemektedir. Zîrâ daha evvel de bahsedildiği gibi üretici firmaların çoğu jelâtin kaynağı olarak genellikle domuz kullanmaktadır. Bunun yanında etiketlerde –nadir görülse bile- 'sığır jelâtini' yazması da bu hayvanların kesiminin İslâmî metotlarla yapılmamış olması sebebiyle ayrı bir problem teşkil etmektedir. Kayseri'de yıllar önce bir firmaya jelâtin üretim izni ve teşvik verilmiş; fakat bu firma, jelâtin yerine kemik unu üretmeyi tercih etmiştir.


Ülkemizdeki tüketimin tamamının ithalat yoluyla elde edilmesi, bizleri jelâtinin menşei hakkında araştırmaya yapmaya sevk etmiştir. Jelâtin üretiminin yapıldığı ülkeler şunlardır: Almanya, İtalya, Fransa, Kolombiya, Kore, Japonya, Kanada, ABD, Brezilya, Hindistan, Çin ve Pakistan. Dünyadaki jelâtin üretiminin büyük bir payına sahip Avrupa Jelâtin Üreticileri Birliği'nin üyesi pek çok ülkenin temsilcileri ve dağıtıcıları, Türkiye'de bulunmaktadır. Pakistan ise helâl sertifikalı jelâtin üreten Müslüman ülke konumundadır. Türkiye'nin ithal ettiği jelâtinin 'yok' denecek kadar az bir kısmı Pakistan'dan, geri kalan kısmı ise adı geçen diğer ülkelerden ithal edilmektedir.

Jelâtin yerine kullanılabilecek maddeler



Jelâtine benzer fonksiyon gösterebilecek bitki kaynaklı maddeler bulunmaktadır. Jelâtin yerini alabilecek maddeler şunlardır: agar, karajenan, pektin, ksanthan gum ve gluten. Türkiye'nin bitki kaynaklı jelâtin üretimine en kısa zamanda başlaması büyük bir mecburiyettir. Çünkü hem ülkemiz firmaları hem de hâlihazırda üretim yapan yabancı firmaların Müslümanların dinî hassasiyetlerini hesaba katmaları, hem müşteri hakları hem de memnuniyeti açısından son derece önemlidir.



Agar
Agar-Agar; jelöz, Çin balık tutkalı, Japon balık tutkalı, Bengal balık tutkalı veya Seylan balık tutkalı olarak da bilinir. Bazı deniz yosunlarından elde edilen bu madde, jelâtin benzeri bir üründür ve dondurma, şekerleme, süt ürünleri gibi gıdalarda koyulaştırıcı olarak kullanılır. Ayrıca kâğıt ve ipekte sınıflandırma ve yapışkanlarda bulamaç hâline getirmek maksatlı kullanılmaktadır. Kozmetik ürünlerinde, et konservelerinde, tıbbî kapsüllerin, merhemlerin üretiminde, diş kalıplarında jel olarak; lâboratuvarlarda ise, bakterileri çoğaltmada besi yeri olarak kullanılır.



Karajenan
Karajenan, Kızıldeniz yosunundan çıkartılan bir polisakkarittir. Karajenanın sulandırılmış çözeltileri yüksek konsantrasyonlarda jel oluşturabilmektedir. Jel tipindeki tatlılarda sık olarak kullanılır.


Pektin
Bitki dokularının hücre duvarlarında bulunan bir polisakkarittir. Limon ve portakal kabuğu, pektinin en zengin kaynaklarındandır. Bu maddeler yaklaşık % 30 seviyelerinde polisakkarit ihtiva eder. Ayrıca bu madde, elma, çekirdeksiz kuru üzüm ve narda da bulunur.

Ksanthan Gum
Bakteriler tarafından üretilen bir zamktır. Piya­sada bulunan ksanthan zamkı, krem renkli serbest akışlı bir tozdur. Çok düşük konsantrasyonlarda, suda kolayca çözülerek, yüksek vizkoz çözeltiler oluşturabilmektedir. Salata soslarında, ayrıca çeşitli gıda ürünlerinde stabilizatör, emülsifiye edici ve zar oluşturucu olarak kullanılır.

Gluten
Tahıl tanelerinden nişastanın ayrılması neticesi, geride kalan dayanıklı ve yapışma özelliği olan bir maddedir. Bu ürünün tadı ve kokusu, jelâtinden daha iyidir. Ayrıca gluten proteini vücut tarafından daha kolay sindirilir.


Etiketlerdeki 'jelâtin' yazısı konusunda dikkatli olunmalıdır
Son zamanlarda Müslüman ülkelerde ve kısmî olarak Türkiye'de helâl sertifikalı gıda üretimi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu durum gıda veya gıda katkı maddesi üretimi yapan ülkelerin ve firmaların tüketicilerin dinî hassasiyetlerini dikkate almamalarından kaynaklanmaktadır. Pek çok katkı maddesinde olduğu gibi jelâtin üretimi ve tüketiminde de helâl sertifikasının aranması gerekir. Sadece balıktan veya İslâmî kurallara göre kesilmiş hayvanlardan elde edilen jelâtin, Müslümanlar tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Jelâtin, gıda ambalajları üzerinde E441 tarzında kodlanmaktadır. Ürünün etiketinde kaynağı hakkında hiçbir açıklama yoksa, jelâtin büyük ihtimalle, domuz veya sığır derisi ve onun kemiklerinden üretilmiştir.

Türkiye'de bütün ürünlerin kaynağını belirten ve dinî hükümlere uygun üretiminin yapıldığını gösteren 'etiketleme' kısmen başlamış olsa da, yaygın değildir. Bu hususta 'net' bir etiketleme ve kontrol mekanizmasının devreye sokulması gerekmektedir. Diğer yandan Musevilerdeki helâl gıdayı tanımlayan Kosher sertifikası veren kuruluşlar, her türlü jelâtinin kullanılmasına izin vermektedir. Kosher sertifikası veren kuruluşlar, jelâtini, et bileşeni olmayan nötr bir kimyevî madde olarak kabul etmekte, domuz jelâtinini bir haram gıda olarak görmemektedir.


Netice
Haram gıdanın insanların mâneviyatına menfî tesir yaptığına dâir âyet ve hadîsler bulunmaktadır. Bu yüzden üretim firmaları ve bunların yerli ortaklarının, Müslümanların dinî vecibelerini dikkate almaları gerekir. Bu hususta üretim yapan ülkeler kadar, devletin ve fertlerin de üzerine vazifeler düşmektedir. İthal edilen gıdaların helâl tarzda üretiminin sağlanması, aracı firmaların ithalâtının kontrolü ve takibi, 'net' bir etiketlemeye geçisin sağlanması, devletin üzerine düşen vazifelerdir. Müslümanların boğazından geçecek gıdaları seçerken temkinli olması, şüpheli olana yaklaşmaması, dinî bir vecibedir. Bu yüzden inançlı insanların, üreticileri ve aracı firmaları helâl gıda üretimi yönünde teşvik etmesi de son derece önemlidir.

Dipnot
1. Bakara Sûresi 168, 172, Maide Sûresi 4, 5, 87, 88, Enam Sûresi, 118, Enfal Sûresi, 69, Nahl Sûresi, 114, Taha Sûresi, 81



Muhammed EMİN




COLA'NIN İÇİNDEN BÖCEK ÇIKTI










COLA'NIN İÇİNDEN BÖCEK ÇIKTI.




Adana'da bir kişinin iftar için aldığı gazlı içecek şişesinden böcek çıktı.




Kapalı şişedeki böceği, bilir kişi nezaretinde noterden onaylatan kişi, yasal süreç başlattığını bildirdi.




Adana'da bir mühendislik firmasında işçi olarak çalışan Eser Erduru, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık bir hafta önce iş çıkışı iftar için marketten 1,5 litrelik bir gazlı içecek alarak evine gittiğini söyledi.



Evde yemeğe oturdukları sırada açmak için eline aldığı gazlı içeceğin içerisinde böcek türü bir şey gördüğünü belirten Erduru, ''Ben ve evde bulunanlar büyük şaşkınlık yaşadık. Ünlü bir firmanın ürününde böyle bir şeyle karşılaşacağımızı düşünmezdim. Böceği görenler bu markayı içmekten vazgeçiyor'' dedi.



Böceği bilirkişi nezaretinde noterden tasdik ettirdiğini de anlatan Erduru, hakkını aramak için yasal süreç başlattığını da bildirdi.




Bilirkişi huzurunda noterden onaylanan tespit tutanağında ise gazlı içecek şişesinin kapağının hiç açılmadığı ve içerisinde hamam böceğine benzer bir böceğin görüldüğü belirtiliyor.




Şişe içerisindeki böceğin insan sağlığına zararlı olabileceğinin de belirtildiği tutanakta, şişenin içerisinde olması gereken gazlı içeceğin bulunduğu, şişenin sert bir şekilde şişik olduğu ifade ediliyor.




Öte yandan üretici firmanın üst düzey bir yöneticisi, üretim bandında milyonda bir de olsa bu tür durumların yaşanabileceğini belirtti.



Domuz etinin üstüne cola dökülüyor ve bir kac dakika sonra kurtlanıyor!!!!

SİGARA ALKOL VE FAST FOOD ALIŞKANLIĞI

COLA VE GERÇEKLER

DOMUZ GRİBİ NEDİR?



DOMUZ GRİBİ NEDİR?



Domuz Gribi, İnfluenza A virüsünün neden olduğu ve domuzlarda salgınlara neden olan bir solunum hastalığıdır. Domuzlardan insanlara bulaşabilmektedir.

Belirtileri nelerdir?

Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ve



* Ateş,

* Öksürük,

* Boğaz ağrısı,

* Burun akıntısı,

* Vücut ağrıları,

* Baş ağrısı,

* Titreme halsizlik bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir



Geçmişte zatürre ve solunum yetmezliği gibi ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.



İnsandan insana nasıl bulaşır?



Domuz Gribinin A/(H1N1), mevsimsel gribin bulaştığı gibi bulaşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burunlarına temas etme yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün ve daha fazla gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir.





Hastalığa yakalanmamak için ne yapmak gerekir?



İnsanlar için geliştirilmiş bir aşısı henüz yoktur. Hastalıktan korunmak için rutin önlemleri uygulamak gerekir. Bu önlemler:



* Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kağıt mendille kapatınız. Kullandığınız mendili hemen çöpe atınız.

* Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayınız. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir.

* Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilmektedir.

* Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.

* Genel sağlığınıza dikkat ediniz.

* İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin

* Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının.



Seyahat eden kişilere DSÖ neler tavsiye etmektedir?



DSÖ uluslararası seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmemektedir. Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri istenmektedir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır. Ayrıca hasta insanlar hastalığın yayılmasını önleyici uygun davranışlar sergilemeye davet edilmektedir(Sağlıklı insanlardan uzak durmak, elleri yıkamak ve öksürükle/hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kâğıt mendil ve maske kullanmak).



Tedavisi var mı?



Oseltamivir veya zanamivir kullanımı domuz gribinin önlenmesinde CDC tarafından tavsiye edilmektedir. İlaç kullanımı hastalığın seyrini hafifletmekte ve daha hızlı bir iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir.



Çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:



* Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü

* Mavimsi cilt rengi

* Yeterince sıvı alamama

* Uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe

* huzursuzluk

* Grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük

* döküntü



Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:



* Solunum güçlüğü veya nefes darlığı

* Göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç

* Ani baş dönmesi

* Konfüzyon

* Şiddetli bulantı ve kusma



ALINTIDIR.

Coca Cola'daki sır açıklandı.



Coca Cola'daki SIR açıklandı (zorunlu )/BÖCEK LARVASI !!!






Cochineal; Kanarya adalarında ve Meksikada yaşayan bir böcektir. Doğal ortamında çoğaldığı gibi kültürel olarak da yetiştirilmektedir.












Kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürür..










Bir Cochineal böceği tarlası...






Bu böcekler ve larvaları Meksikalı köylüler tarafından toplanır.









Pazarlama aşamasındaki cochineal.










Cochineal kurutulmuş hali.










Köylüler kendi ihtiyaçları için Azteklerden kalma klasik yöntemlerle böceğin özütünden dünyanın en güzel renklerinden biri olan “carmine”i üretirler..









Aztekler ve latinler böcekten elde edilen bu boyayı ip boyamada kullanırlar.












Carmine pigmenti.








Türkiye’de hatta, dünyada ilk kez 15 Eylül 2006 günü Coca-Cola’ya karşı,içeriğini açıklaması için Antalya Tüketici Mahkemesinde dava açıldı.



Açılan davada, merkezi Atlanta’da olan ve 1886 yılında Eczacı Dr. John S.Pemberton tarafından faaliyete geçen Coca-Cola, 120 yıllık geçmişi ile "dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseye açıklamam" dediği sırını açıklayacak mıydı? 




Bu nedenle 19 Mart 2007'de açılan davanın 3. duruşması yapıldı.



Taraflar mahkemeye 100 sayfayı geçkin açıklamada bulundu. Coca-Cola mahkemeye savunma amaçlı verdiği dosyada (24 sayfa savunma metni,18 sayfa belge)üretim,içerik ve ambalaj olmak üzere istenilen her hususa açıklık getirdi.Gözden kaçan,Coca-Cola açıklamam dediği "Ticari Sır"ın ne olduğunu da açıkladı.(!)Antalya tüketici mahkemesi kararını verdi ve Coca-Cola davasını bir üst mahkemeye taşınmasının yolunu açtı.


Mahkeme tarafında ise Coco-Cola avukatları aracılığı ile yaptığı savunmada,Coca-Cola ürünlerinde içeriğinde bulunan Coca-Cola Özütünün içeriğinin ürün üzerinde belirtilmemesini,ürünün ayırıcı lezzet ve kalitesi Coca-Cola Özütü sayesinde elde edilmekte olduğundan dolayı açıklanmadığını belirtti.



Mahkemeden de,haklı olarak,"Davanın reddine karar...", verilmesini istedi. 



Fakat,mahkemeye verdiği Coco-Cola formülünün bileşim çizelgesinde;



Şeker : %10.58 W/V

Fosforik Asit : 0.544 G/L

Kafein : 150 MG/L

Coca-Cola Özütü : %0.015 W/V *(!!!)**

Karamel : %0.11

Karbondioksit : 7.5 G/L



Anlaşılacağa üzere açılan dava sonucunda, Coca-Cola’da bilinmeyen formülü değil,Coca-Cola Özütü olduğu resmiyet kazandı.O zaman,Coca-Cola Özütünün ne olduğu araştırıldığında, Coca-Cola’nın çok merak edilen sırrı da ortaya çıkacaktı.



Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davada, Coca-Cola’yı savunan avukatların mahkemeye verdikleri savunmada,Coca-Cola gerçeğinde bilinmeyenin,esrarengiz kasalarda gizlenen formül değil,yalnızca Coca-Cola içerisinde yer alan "özden" üretildiği açıklandı. 


O zaman bilinmesi gereken ve ticari sır olmaktan çıkan bir husus vardı.O da,o "öz" hangi canlıdan (hayvan ve bitki) elde edilmişti? 



Ortada bir formül değil,bir hayvan veya bitki olması gerekiyor.



Yapmış olduğumuz bir araştırma sonucunda, aslında bu maddenin, gıda katkı maddelerinde renklendirici (boya) olarak bilinen "Cochineal" (Coccus cacti ve Dactylopius coccus ) ismi ile anılan, başta Meksika olmak üzere,Kanarya Adaları, Şili, Peru ve Bolivya’da bulunan Opuntia cinsi kaktüs üzerinde yaşayan bir tür böcek türü olduğu bilgisine hemen ulaşıldı.



Günümüzde,Cochineal böceği doğal ortamda kaktüs bitkisine kene gibi yapışarak hayatını sürdürürken, tüketim alanının büyüklüğünden dolayı kültürel olarak da yetiştirilmektedir.Bizim aradığımız özüt ise Cochineal böceğinin dişisi ve larvalarından elde ediliyordu.



Aztek ve Maya köylüsü yüz yıllardır altın kadar değer verdikleri Cochineal böceği ve larvalarını toplayıp silindir ile ezerek özünü çıkarttı ve elde ettikleri özü kazanda kaynatarak iplerini boyadı.



Böylelikle Amerikan yerlileri dünyanın turkuvazdan sonraki en güzel büyülü renklerinden birisi olan Carmine’yi (karmen-kırmızı-kızıl elde etti. Sonra işin içine kimya girdi. Cochineal böceği ve larvalarından elde edilen özüt kimyasal işlem sonrası "Carmine pigmenti"(pigment: bitki ve hayvanlardan elde edilen boya) adı verildi."Carmine pigmenti"daha çok dokumacılıkta boya maddesi olarak kullanıldı.



"Cochineal" kimyada EC 120 kodu ve Carminic Acid (Karminik asit - C22H20O13 adı ve formülü ile anıldı. Tanımlaması yapılırken de,"Kırmızı, pahalı olduğu için ender kullanılır. "Alkollü içecekler Embriyo için zararlıdır. Aşırı duyarlılık, hiper-aktiflik."belirtiler gösterir" açıklaması yapıldı.



Şimdi sıkı durun,Türkiye’de yürürlükte olan gıda kodeksine göre üretilen,gıdalarda kullanılan renklendiriciler tebliğinin, renklendiricilerin kullanımının 5. maddesinde,Renklendiricilerin kullanımı ile ilgili hükümlerin,c) şıkında,sadece Ek-1 de belirtilen maddeler gıda maddelerinde renklendirici olarak kullanılabilir", denilmiştir. 



Ek-1 de ise,"EC (European Community) 120 kodu ile belirtilen, Cochineal-Koşineal,Karminik asit,Karminler’e 75470 E renk indeks numarası verilmiştir.



Demek oluyor ki,Türkiye’deki tüketici yasasına göre,Coca-Cola’nın açıklamak istemediği Cochineal böceğinin larva özütü olan Carminic Acid’in,içeceklerde kullanmasında bir sakınca yoktur.



Merak ettim,acaba bu izini verenler ve tebliğe imza atanlar,

Cochineal-Koşineal böceği hayvan olduğu için,vejetaryenleri uyarma gereğini hiç duymadılar mı? Yine,Cochineal-Koşineal bir böcek türü olmasından dolayı bir çok dinde yenmesinin günah olduğu biliniyor mu?



Daha bitmedi. Antalya Tüketici Mahkemesinde açılan davayı başta Coca-Cola olmak üzere,Türkiye’deki çoğu basın-yayın organları çok fazla ciddiye almadı."O büyük bir kuruluş uğraşılmaz" anlayışı, davanın nedenlerini mercek altına alınmasına engel oldu.Ne de olsa Coca-Cola’nın büyük oranda reklam bütçesi vardı.



İstedikleri her türden değerler ile oyun oynayacaklar.Ayıbı kendileri yapacak,fakat siz yalnızca tüketici olacaksınız.Sesinizi çıkartmayacaksınız.Soru sormayacaksınız.Ne verilirse onu alacaksınız.



Verdikleri kadar düşüneceksiniz...






Kaynak ;
Panzulumhaber




http://www.panzulum.com/habergoster.asp?id=398



25 Ocak 2012 Çarşamba

COCA COLA MUAYENE VE ANALİZ RAPORU



COCA COLA MUAYENE VE ANALİZ RAPORU

COCA COLA: Muhammed yok,Mekke yok

LÜTFEN RESMİN ÜZERİNİ TIKLAYIN.......





COCA COLA: Muhammed yok,Mekke yok

COCA COLA'NIN DEĞİŞİK YAHUDİ BÖLGELERİNDEKİ REKLAMLARI-1




COCA COLA'NIN DEĞİŞİK YAHUDİ BÖLGELERİNDEKİ REKLAMLARI-1



Biliyormuydunuz ?


Firma karının % 50 sini İsrail Ordusuna aktarıldığını...


Dünyada en çok coca cola sevenlerin müslümanlar olduğunu


Belçika da Sağlık Bakanı Luc Van Den Bossche'nin Coca-cola 'nın şişe veya kutulardaki tüm ürünlerinin piyasadan çekilmesini emrettiğini...


Ve Bakanlığın, Coca-Cola ürünlerini içen kişilerde ciddi zehirlenmeler görüldüğünü belirterek, Coca-Cola' nın içinde kandaki alyuvarların erimesine neden ve kansızlığa yol açan 'hemolyse' maddesinin bulunduğunu açıkladığını...

COCA COLA'NIN DEĞİŞİK YAHUDİ BÖLGELERİNDEKİ REKLAMLARI-2





COCA COLA'NIN DEĞİŞİK YAHUDİ BÖLGELERİNDEKİ REKLAMLARI



Üstteki yazının tercümesi: 

Were moving to a new location = "Yeni yerimize taşınıyoruz" 



Alttaki yazının tercümesi: 

"COCA COLA İÇ, İSRAİL'E DESTEK OL''




Sigaranın içinde bulunan zararlı maddelerden bazıları





Sigaranın içinde bulunan zararlı maddelerden bazıları


Bunlar kanserojen maddelerdir ve en tehlikelileri arsenik, benzin, kadmiyum, hidrojen siyanid, toluene, amonyak ve propilen glikoldur. Örneğin; siyanid kesinlikle öldürücü bir zehirdir. Genel olarak bilinen maddelerden bir kaçı.
Bunlar kanserojen maddelerdir ve en tehlikelileri arsenik, benzin, kadmiyum, hidrojen siyanid, toluene, amonyak ve propilen glikoldur. Örneğin; siyanid kesinlikle öldürücü bir zehirdir. Genel olarak bilinen maddelerden bir kaçı;

Polonyum - 210 (kanserojen),Radon (radyosyon), Metanol (füzeyakıtı),Toluen (tiner),Kadmiyum (akü metali),Bütan (tüpgaz),DDT (böcek öldürücü),Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),Aseton (oje sökücü),Naftalin (güve kovucu),Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),Arsenik (fare zehiri),Amonyak (tuvalet temizleyicisi) ,

İşte sigara tiryakilerinin avuntuları!





İşte sigara tiryakilerinin avuntuları!


Sigara içenler türlü yalanlarla kendilerini kandırır dururlar. Siz de sigara içen biriyseniz, kendinizi bunlardan biriyle avutuyor olabilirsiniz... Prof.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta tiryakilerin avuntularını kaleme aldı...
Ahmet R.Küçükusta / Star
Tiryakinin avuntuları Sigara içenler türlü yalanlarla kendilerini kandırır dururlar. Bunları aşağıda sıraladım. Siz de sigara içen biriyseniz, kendinizi bunlardan biriyle avutuyor olabilirsiniz. İşte tiryaki avuntuları:
Sigara içerim, ama dudak tiryakisiyim
Birçokları ‘Dumanı katiyen içime çekmem; onun için de kendimi sigara içiyor saymam’ diye avunurlar.
Tamamen yanlış bir düşünce. Sigarayı yaktıktan sonra siz de yandınız demektir, dumanı ister içinize çekin ister çekmeyin. Nefes alıp veriyorsanız, yanan sigaranın dumanını da soluyorsunuz demektir; işlem tamamdır.
Sigara dudağınızda tütse de... Kül tablasının kenarında yansa da... Parmaklarınızın arasında dursa da; hiç mi hiç fark etmez.
Asla aç karnına sigara içmem
Bir çok tiryaki ‘aç karnına sigara içmemekle’ öğünür. Sanırım şu sözler pek çoğunuz için yabancı değildir: ‘Sabah kalkarım, mutlaka biraz peynir, birkaç zeytin, bir parça ekmek atıştırırım, sigarayı ondan sonra yakarım. Asla ve kata aç karına sigara içmem.’
Marifet sanki. Sigarayı aç karnına da içseniz, tıka basa yedikten sonra da içseniz hiçbir şey fark etmez. İçinize çektiğiniz o duman ciğerlerinizden kanınıza karışıp bir güzel zehirler sizi.
Ben bağımlı değilim hemen bırakabilirim
Bazı tiryakiler sigara içmelerini hiç mi hiç önemsemezler.
‘Aslında ben sigara bağımlısı değilim. Keyif için içiyorum hepsi bu. İstesem ‘şu mereti’ hemen şimdi bırakırım. Zaten ne kaldı şurada, yılbaşı gelsin bırakacağım inşallah.’
Bu kaçıncı yılbaşıdır, bu kaçıncı bayramdır veya bu kaçıncı yaş günüdür sigarayı bırakmaya ‘kesin karar’ verdiğiniz, saydınız mı?
Sigara benim en iyi arkadaşım
‘Sigara benim en iyi arkadaşım’ sözünü eminim ki, hepiniz çevrenizdeki birinden, belki annenizden, belki babanızdan, belki arkadaşınızdan veya komşunuzdan birinden mutlaka duymuşsunuzdur.
Kendinizi kandırmayın.
Hiç sizi bronşit, kalp hastası, felç, kanser yapan sigara en iyi arkadaşınız olur mu?
Hem öyle iyi bir arkadaş ki, siz yatağa düştüğünüzde, nefes alamaz, adım atamaz hale geldiğinizde ‘sizi terk edip giden’ bir arkadaş.
Stresimi alıyor
Sigara tiryakilerinin en önemli yanılgılarından biri de ‘Benim işim çok stresli ondan içiyorum’ bahanesinin arkasına sığınmaktır. Sanki bu dünyada stressiz iş varmış gibi; sanki herkesin bir eli yağda, bir eli balda.
Herkes bir başkasının yaptığı işin kolay ve bol kazançlı olduğunu sanır. Kimse kimseye imrenmesin. İşçinin de, patronun da, memurun da, amirin de, fakirin de, zenginin de herkesin işi kendine göre zordur, streslidir.
Light sigara içerim
Light sigaraların daha az zararlı olduğuna inanılır, ama sigaranın hafifi ağırı yoktur. Hatta, light sigaralar belki de daha tehlikelidir, çünkü bazıları ‘Bu nasıl olsa light dokunmaz’ diye daha çok sigara içerler; bazıları ise light sigaranın dumanını daha sık ve derin içlerine çekerler.
Sigara içmezsem kilo alırım
Kilo almamak için sigara içenler de vardır. ‘Sigarayı iki hafta bıraktım 10 kilo aldım’ sözü sanırım kimseye yabancı değildir. Sigaranın beyindeki iştah merkezini baskıladığı, iştahı azalttığı ve sigarayı bırakanların kilo almaya başladıkları doğrudur. Ama bu geçici bir süre böyledir. Önemli olan ilk haftalar yüksek kalorili besinlerden kaçınmak ve spor yaparak bu dönemi atlatmaktır.
Bir süre sonra metabolizma normal ritmine kavuşacaktır.
Balgam söktürüyor, ciğerlerim temizleniyor
Sigara öksürüğü diye ‘masum’ bir öksürük yoktur. Bir iki haftadan fazla devam eden öksürük, hele de sigara içenlerin öksürüğü mutlaka araştırılması gereken ciddi bir hastalık belirtisidir.
Bu, iyi ihtimalle yeni başlayan kronik bronşitin ilk belirtisidir. Kötü ihtimal ise, akciğer kanseridir. Tek başına öksürük kanserin ilk ve tek belirtisi olabilir.
Hele de her zamanki öksürüğün karakterinde bir değişiklik varsa... Meselá, öksürük daha uzun sürüyorsa, geceleri uyandırıyorsa, şiddetli daha fazla ise... Mutlaka üzerinde titizlikle durulmalıdır.
Gelelim neticeye
Kendinizi daha fazla avutmayın. Sigara sizi bırakmadan siz onu terk edin, olsun bitsin.

GAZLI İÇECEKLER DNA’YI DEVRE DIŞI BIRAKIYOR.





GAZLI İÇECEKLER DNA’YI DEVRE DIŞI BIRAKIYOR.




İngiliz İndependent on Sunday gazetesinin haberine göre gazlı içecekler DNA'yı devre dışı bırakıyor.


İngiliz Independent on Sunday gazetesinin manşetten verdiği habere göre, Sheffield Üniversitesi'nin maya hücreleri üzerinde yaptığı araştırmada, sodyum benzoat (E211) adlı koruyucu maddenin, hücrelerin "güç istasyonu" olarak tanımlanan mitokondride DNA hasarına yol açtığı görüldü.


Araştırmayı yapan moleküler biyoloji ve biyoteknoloji profesörü Peter Piper, "Bu kimyasal maddeler mitokondrideki DNA'yı tamamen devre dışı bırakıyor" dedi. Mitokondrinin oksijeni enerjiye dönüştürdüğünü söyleyen Prof. Piper, "Buradaki hasar, hücrelerin ciddi şekilde bozulmasına yol açıyor. DNA'nın zarar görmesiyle, parkinson, sinir sistemi bozukluğu hastalıkları ve yaşlanma arasında bir bağ bulunuyor" dedi.


ESKİ TESTLER GEÇERSİZ


Sodyum benzoatın İngiliz Gıda Standartları Kurumu ve AB tarafından onaylandığı, ancak bu araştırmanın ardından İngiliz milletvekillerinin testlerin yenilenmesini istediği belirtildi. Piper, "Gıda endüstrisi, bu maddelerin test edildiğini ve tamamen güvenli olduğunu söyleyecektir. Ancak eski güvenlik testleri yetersiz kalıyor" diyerek yeni testler yapılması gerektiğini söyledi. Piper, bu içecekleri özellikle çocukların bol miktarda tükettiğine dikkat çekerek anne babaları yeni testler yapılana kadar içecekleri alırken dikkatli olmaları konusunda uyardı.
Gazete de aralarında Coca-Cola, Fanta, Sprite, Pepsi Max ve Diet Pepsi'nin de bulunduğu ürünlerde maddenin bulunduğunu kaydetti.


Hindistan'da yasaklanan Coca Cola ve Pepsi





Hindistan'da yasaklanan Coca Cola ve Pepsi




Hindistan'da yasaklanan Coca Cola ve Pepsi, ardından Ukrayna'da da bir okul kantininde yasaklanınca , gözler bu kara içkiye yöneldi.Ne oldu da bir anda en çok içilen bu gizemli siyah şey birden tu kaka oldu.




Hindistan'daki iddia:Kolanın içerisinde "tarım ilacı" kalıntıları bulunması idi.Gerçekten çok ciddi bir iddia idi bu.Ayrıca Coca Cola ve Pepsi'nin sahiplerinin yahudi dünyası ile olan yakın ilişkileri nedeni ile , müslüman dünyası tarafından sevilmediği de aşikar.Tabi bu durum Türk içicileri tarafından şu anda pek takılmasa da yakında neler olabileceğini kimse kestiremez. Bu iki gizemli marka yıllarca ülkemizde kolayı tekellerine aldılar hatta sadece Türkiye'de değil tüm dünyada başardılar bu işi...Biz "Cola Turka" denilen limoni bir kola ile cevap verdik ama tadını beğenenler pek çıkmadı, bir de işin üstüne "Coca Cola'nın formulü gizliymiş olm" gizemi eklenince olay daha da vahim hale geldi. Coca Cola ve Pepsi'yi karşılaştırın deseler baya zorlanırdım ama biraz debelenince bir şeyler yazabilirim sanırım.Coca Cola kırmızının malıdır, Pepsi ise mavilerin içeceği.Bu açıdan Pepsi biraz daha sempatik , Coca Cola ise daha yırtıcı görünüz gözümüze...



Coca Cola'nın gizli bir formülü, Pepsi'nin de gizli olmasa da ondan aşağı kalmayan bir formülü vardır. Coca Cola buz gibi olunca iyi içilir derler ama Pepsi biraz şekerli gibidir. Coca Cola hiçbir zaman bir yıldızı markanın önüne geçirmez ama Michael Jackson pepsi satan bir bakkalcı gibidir "görsel hafızalarımızda".



Coca Cola reklamlarını dedeli nineli bol çocuklu Türk ailelerini seçerek damardan aktarım yapmayı tercih ederken, Pepsi nedense yıldızlar ile işi götürmeye çabalar.



Bu iki kara içkiyi pek sevmem daha önce de Cola Turka mevzuunda belirtmiştim ama Nuri Alço ve Tecavüzcü Coşkun karşılaştırması tadında bir karşılaştırma yaparsak ortaya ne gibi sonuçlar çıkar diye merak ettim...Hadi siz de yorumlarınızla karşılaştırın.


HA COLA İÇMİŞSİNİZ HA ÇİŞİNİZİ.






HA COLA İÇMİŞSİNİZ HA ÇİŞİNİZİ.


COLA YERİNE ÇİŞİNİZİ İÇİN


ÇOCUKLARA “10 DAKİKA” AYIRIN…



“Cola yerine çişinizi için” uyarısı ile ilgili yazım, basın-yayın organlarının hiç birinde yer almamasına rağmen on binlerce e-mail aldım…
Bana ulaşan e-maillerde teşekkürden daha ziyade kolalı içeceklerin satışının nasıl engelleneceğine ilişkindi… Bunun için basın desteği almadan başarılı olunmayacağı da belirtilmiş. Basın-yayın organları, Cola’yı üreten ve pazarlayanları karşılarına alarak böylesi bir kampanyaya kesinlikle destek vermezler. Türk basının durumu “kurtuluş savaşı” öncesi işini yapan Babıali basın ile bire bir aynıdır. Yine işini yapıyor. Bu nedenle basının varlığını ve oralarda yazanları bir kenara bırakın. Kendi doğrularınızı, haklılığınızı ve kararlığınızı ortaya koyun. Eğer böyle bir irade ortaya koyarsanız, o basın-yayın organlarının Cola’yı desteklemeye güçleri kesinlikle yetmez. Milyarlarca insanın yaşadığı Çin’de devrim basın-yayın organları ile değil, kulaktan kulağa oldu!...
İlk adım atacaklar arasında, öğrenci velileri ile çocuklara geleceğimiz diyenler var; Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı tarafından 17 Nisan 2007 tarihinde valiliklere yollanan, “…kolalı içeceklerin satışının yapılmaması-caydırılması… (Okul Kantini Denetim Formu madde, 26)” yönündeki genelge konusunda okul kantinlerinde Cola’lı içeceklerin satılıp satılmadığını kontrol edin… Çünkü, aynı genelgede, “Okul Kantini Denetim Formu” var. Bu formun, “okul müdürünün kendisi veya görevlendireceği bir müdür yardımcısı başkanlığında kurulacak bir komisyon tarafından ayda en az bir kez” kontrol edilerek doldurulması istenmektedir. Eğer okul kantininde Cola dolabı, Cola reklamı varsa veya açıkça satışı yapılıyorsa yine aynı genelgeden takip edelim, “Acil durumlarda gereği için Tarım İl/İlçe Müdürlüklerinin gıda denetçileri kontrol ve denetim için davet edilmelidir.”
İNSANLARDA “bağımlılığı” artırmak üzere var edilen Cola’nın hedefi çocuklardır. Cola’da çocukları “bağımlı” kılacak, alkol ve uyuşturucu, dişlerini çürüten, midelerini yakan asit var… Tüm bunların yanında Cola’nın özünde; Cochineal (Coccus cacti ve Dactylopius) isminde Opuntia cinsi kaktüs üzerinde yaşayan böcek var. Cola’nın sırrı böcek olunca tabii ki açıklamam diyor…
Onun için; bu e-maili alan herkes kendi gruplarında bulunan kişilere yollasın. Sonra da yolunuzun üzerinde bir okul varsa direkt kantinine gidin…
Eğer okul kantininde Cola satılıyorsa, okul müdüründen “Okul Kantini Denetim Formu” isteyin, denetlenip denetlenmediğini kontrol edin. Tüm bunlar en fazla “10 dakikanızı” alacaktır. Unutmayın yaptığınız, çocuğunuzu korumak ve vatandaş duyarlılığıdır. Çocuğunuz ve hatta ülkenizin geleceği için yalnızca 10 dakika ayıracaksınız… Duyarlılığınızı basın-yayın organları haber yapması gerekmiyor… Bu bilince erişen toplumları hiçbir plan alt edemez… Sonrası ise “çorap söküğü” gibi gelecektir.
Evet yalnızca “10 dakika” yeterli. Bir düşünün “10 dakika” nerelerde geçirmiyorsunuz… Ya anneler, dokuz ay on gün karnınızda taşıdığınız çocuğunuz için “10 dakikalığına” okul kantine uğramayacak mısınız? Ya çocuklarının kötü alışkanlıklardan korumak isteyen babalar, çocuklarımız geleceğimiz diyen Ankara’daki büyükler okul kantinini kontrol etmeyecek misiniz?
Ben ise hukuki yollarda Cola’nın sırrım dediği, “EC (European Community)120-Carminic Acid” içeriğini ambalajlarına yazıncaya kadar mücadeleme devam edeceğim…
Saygılarımla
Muammer KARABULUT

SİGARANIN İÇİNDE NELER VAR?







SİGARANIN İÇİNDE NELER VAR?



Aseton (boya sökücü)

Nikotin (böcek öldürücü)

Metanol (roket yakıtı)

Karbon monoksit (egzoz gazı)

Piren (k.y.m)

Dibenzakridin (k.y.m)

Hidrojen siyanür (gaz odalarında insan öldürmek için kullanılır.)

Amonyak (temizlik maddesi)

Toluidin (k.y.m)

Dretan (k.y.m)

Arsenik (fare zehiri)

Bütan (çakmak gazı)

DDT (haşarat öldürücü)


Sigaranın filitresinde;


Naftalin

Kadmiyum (akü yapımında kullanılan madde)

Polonyum-210 (k.y.m)



Vee bunlar gibi 4000 kadar daha zehir bulunmaktadır.




Sigaranın vucütta izlediği yol;



Ağız ve Burun

Nefes borusu

Yemek borusu

Mide (tütrükle)

Hava Yolları

Akciğerlere

Sağ kalbe ve oradanda tüm vucüda pompalanır.



Vücuda zararları:


Beyinde felç

Akciğer kanseri

Karaciğer Kanseri

Ağız ve yemek borusu kanseri

Gırtlak ve nefer borusu kanseri

Kalp ve damarlar

Göğüs kanseri

Astım

Rahim kanseri

Kısırlık

Kılcal damarlar.



Sigara neden öksürtür?


Sigara dumanı asit özelliktedir. Asit ve duman içindeki tahriş edici maddeler öksürüğe yol açar.




Sigarayı bırakma yolları ve başarı oranları:


Aniden bırakma ===== % 81.5

Azaltarak bırakma ===== % 5.7

Hipnoz ===== % 1.6

Düşük nikotinli sigara ===== % 1.5

Nikotinli sakız ===== % 1.4

Özel sigara filitreleri ===== % 0.5

Psikolojik tedevi ===== % 0.1



Sigarayı bıraktıktan sonraki en tehlikeli dönem ilk 2-3 aydır. Sigarayı bırakanların % 88 i ilk 58 günde tekrar başlamaktadırlar.




Bu 58 günlük sürede şunlara dikkat ediniz;



Alkolden uzak durun.

Bol su için derin nefesler alın.

Çay,kahve, kola içmeyin sopr yapın meyve suyu için.

Her gün 3-5 dk nefes egzersizi yapın.


Sigara bırakıldıktan sonra;



20 dk sonra;



Kan basıncınız düzelir.

Kalp atışlarınız normale döner.

El ve ayak ısınız normale döner.

8 saat sonra;Kanınızdaki karbon monoksit ve nikotin düzeyi yarıya iner.

Kanınızdaki Oksijen seviyesi normale döner.


24 saat sonra;Karbonmonoksit vucüdunuzdan tamamen atılır.

Akciğer temizlenmey başlar.

Kalp krizi riskiniz azalmaya başlar.



48 saat sonra;Vücudunuzdaki nikotin tamamen temizlenir.

Koku ve tat duyularınız düzelir.




72 saat sonra;Nefes almanız kolaylaşır enerji ve seviyeniz yükselir.


2-12 hafta sonra;Kan dolaşımınız daha sağlıklı gerçekleşir.

Akciğer fonksiyonunuz % 30 artar.

Yürüme ve koşmanız kolaylaşır.




3-9 ay sonra; Öksürük vb... azalır.

Nefes alma sorunu ortadan kalkar.

Akciğer enfeksiyonlara karşı direnç kazanır.




1 yıl sonra; Kalp krizi geçirme riski, sigara içmeyen bir insanın taşıdığı riskin yarısına iner.5 yıl sonra;Ağız ve gırtlar kanserinden ölme riskiniz azalır.



10 yıl sonra; Akciğer kanserine yakalanma riskiniz, sigara içmeyen bir insanın taşıdığı riskin yarısına iner.



Kalp tamamen temizlenir.
15 yıl sonra Felç geçirme riskiniz hiç sigara içmemiş birininki ile aynı olur.



HÂLÂ İÇMEYE KARARLIMISINIZ?



HALA İÇEMEYE KARARLI MISINIZ ???