6 Kasım 2012 Salı

GDO’lu ürünler, erkekleri kadınlaştırır mı?





GDO’lu ürünler,erkekleri kadınlaştırır mı?



Son günlerde, televizyonun karşısına çakılmış, ekran ekran dolaşıyor ve kısa adı “GDO’lu ürünler” olan “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar”la ilgili tartışmaları izliyorum... “Konunun uzmanı” olan kişiler, olaya “kendi pencereleri”nden bakıp, “bardağın alt veya üst yarısı”na dikkat çekiyorlar... Yani, kimi “olumlu” görüş bildirirken, kimi “tepki” gösteriyor... Yalnız, bir “vatandaş” olarak benim anlayamadığım şu: Bu tartışmalar, 26 Ekim 2009’da yürürlüğe sokulan “GDO’lu ürünlerle ilgili yeni yönetmelik”ten sonra tırmandığına göre; bu yönetmelik, GDO’lu ürünlere “izin” mi vermekte, yoksa “sınırlama” mı getirmektedir?.. Bir kısım “uzman” ve “muhalefet sözcüsü” yeni yönetmelikle “GDO’lu ürünlere kapı aralandığını” iddia ederken; Tarım Bakanı Mehdi Eker, tam aksini söylüyor: “Biz, yönetmeliği GDO’lu ürün ithalatının önünü kesmek için yaptık!” Bakan bunu söylerken, “GDO’lu ürünlere izin verildiği” iddialarının neye ve nereye dayandırıldığını anlamakta, doğrusu hayli güçlük çektim. Çünkü, GDO’lu ürünler, zaten yıllardır “serbestçe” giriyordu Türkiye’ye!.. Meselâ, “mısır” ve “soya” ürünlerinin “yüzde 70’ten fazlası” zaten GDO’luydu ve bugüne kadar hiç kimse sesini çıkarmıyordu...


ABD TEPKİ GÖSTERDİ, ÇÜNKÜ!


Demek oluyordu ki;
26 Ekim’de çıkarılan yönetmelik, bu ürünlere hem “kısıtlama” getiriyor, hem de “kontrol” altına alıyordu!.. Böyle olmalı ki; “
İ
lk tepki” gösteren ülke ABD oldu. Malûm; ABD Senatosu Finans Komitesi Üyesi Senatör Chuck Grassley, Türkiye’nin çıkardığı yönetmeliği topa tuttu. Grassley, “Bu düzenleme Türk pazarını ABD mısırı ve soyasına kapatıyor. Türkiye bu düzenlemeyi yapmadan önce ne Amerika’ya danıştı, ne de Dünya Ticaret Örgütü’ne haber verdi” dedi. “Hükümet, GDO’lu ürünlere izin verdi ise” ABD’nin bu tepkisi niye?.. Kaldı ki, bu tek tepki değil!.. Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş da yaptığı açıklamada; “Sektör zaten GDO’lu ürün kullanıyor” dedi ve ekledi: “Yönetmelik, sektörde bisküviden çikolataya, turşudan glikoza kadar birçok mamulde üretimi düşürecek ve sanayi iş göremez hâle gelecektir.” Dedim ya; “izin” verilmişse, bu “tepkiler” niye?.. Yoook “sınırlama” getirilmişse “iktidara yüklenmek” niye?.. Ne yalan söyleyeyim; Tartışma programlarında bu konuya açıklık getirici bir bilgiye rastlayamadım... Vardı da, belki ben duymadım...

GDO, YA DA FRANKEŞTAYN GIDA


Açık söyleyeyim: Bu konu yeni yeni gündeme gelmiş olsa da, taa 2004’ten bu yana gerek “hormonlu”, gerek “Frankeştayn gıdalar” olarak bilinen “GDO’lu ürünler” konusunda çok yazı yazdım... Hatta; konunun önemine dikkat çekebilmek için, “hormonlu erkek”ler yüzünden “hamile kalamayan kadınlar”dan söz ettim... Şimdi, daha ilerisini söylüyorum: “Hormonlu ve GDO’lu gıdalar yüzünden, erkeklerdeki sperm sayısı daha da düşecek ve genetik yapıları değişime uğrayan erkekler, gittikçe kadınlaşacak!..” İnanın abartmıyorum; “Erkeklik hormonları”nın azalması sebebiyle “yumurtayı dölleme” imkânı kalmayacak!.. O kadar ki; “erkeksi” hormonların yerini “kadınsı” hormonlar alacak!.. Ve tabiî, ortalık da; “bay” görünümlü “gay”lerden geçilmeyecek!.. Peki, bunlara yol açacak “GDO” nedir? Bilmeyenler için aktaralım: Genleri bir canlıdan alıp başka bir canlıya nakletme sonrası ortaya çıkan ürüne ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizma’ (GDO) deniyor. GDO karşıtlarınca, ‘Frankeştayn gıda’ olarak tanımlanan GDO’lu ürünler, yapılan testlere göre antibiyotiklere karşı direnç, ağır alerji, organlarda küçülme, kan biyokimyasında bozulma, boy ve tartı eksikliği, kısırlık ve ölü doğum oranında ciddi artışlara yol açıyor. Türkiye’de insanlar farkında olmadan GDO’lu ürün tüketiyor. Uzmanlar, özellikle ithal edilen mısır ve soyanın kullanım alanları düşünüldüğünde, şu anda raflarda yer alan en az 900’e yakın üründe GDO’ların kullanıldığını belirtiyor. Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger, et suyu tabletlerinde, fındık fıstık ezmesi, süt tozu, mısır ile mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerle üretilen ürünlerde, bebek mamalarında ve hazır çorbalarda kullanılıyor. ODTÜ’de yapılan bir çalışma ise 28 domatesten 22’sinin GDO’lu olduğunu gösteriyor. Tabiî, “GDO’lu ürünler” konusunda, “elebaşı ülke”nin İsrail olduğunu gözden ırak tutmayalım... Çünkü İsrail; sadece “tohum”larla değil, “tavuk”ların genleriyle bile oynadı... Birkaç yıl önce, televizyonlarda görüntüler vardı... Ortalıkta, “tüysüz tavuk ve horoz”lar dolaşıyordu!.. Çıplak vücutlarını “güneşin yaktığı” zavallı hayvanlar, “gölgeye kaçmaya” çalışıyordu!.. Hâl bu iken; GDO’lu ürünlerin “sperm sayısı”nı düşürdüğünü ve “kısırlığa” yol açtığını bile bile, Başbakan Tayyip Erdoğan böyle bir cinayete izin verir mi?.. Hele de o Başbakan, “En az 3 çocuk” diyorsa!.. Hele söyleyin; “En az 3 çocuk” diyen bir adam, öte yandan GDO’lu ürünlere geçit verir mi?.. Olur mu böyle bir saçmalık?..



GDO, EROİNDEN DAHA BETER!


Bana göre; “Genetik yapısı değiştirilmiş” tohumlar, en az “uyuşturucu” kadar, yani “esrar” ve “eroin” kadar tehlikeli!.. Ha “eroin” zehirlemiş, ha bu tohumlar!.. Hatta, “eroin”den daha tehlikeli... İşte bu yüzden, genetiği değiştirilmiş bu ürünlere “Frankeştayn gıdalar” deniliyor ya!.. Nasıl denilmesin ki; Frankeştayn gıda olarak nitelendirilen GDO’lar, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık veya domuz genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor. “Uzman”lara göre, “GDO”ların bir “tehlikeli” tarafı da şu: “Bu ürünlere bir kere bulaşırsanız, bir daha kurtulamıyorsunuz. O tohumla ürün ektiğiniz toprak, o tohuma bağımlı hale geliyor ve bir daha başka ürün ekemiyorsunuz.” O tohumu satan yabancı şirket ise, önce tohumu ucuz fiyattan satıyor ve sizi tıpkı “eroin bağımlılığı” gibi bağımlı hale getiriyor. Ancak daha sonra fiyatını artırarak, sizin başka tohum ekmenizi önlemeye çalışıyor. Sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki; isteseniz de bu çarkın içinden çıkamıyorsunuz. İşte bu “çark”tan, yani ABD, İsrail, Kanada, Çin, Almanya, Fransa ve Hollanda’nın kurduğu “çark”tan çıkamadığımız içindir ki; her yıl “50-60 milyon dolar”lık tohum ithal etmek zorunda kalıyoruz!.. Yani, kendi paramızla zehirleniyoruz!..


SPERM SAYISI YARIYA DÜŞTÜ!


Hadi, bizler zehirleniyoruz; peki “bizden sonraki nesiller” ne yapsın?.. Tabiî, ortada “nesil” kalırsa!.. Çünkü efendim; “Genetiği değiştirilmiş fareler”de, “evlat” ve “torun”lar olmuş, ama “3 nesil sonrasında üreme durmuş” iyi mi?.. Ya insanlar?.. Kalamış Tüp Bebek Merkezi’nin Başkanı Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, bundan 2 yıl önce, bir gazete tarafından kendisine yöneltilen; “Erkeklerde kısırlığın arttığı, sperm sayısının azaldığı ve kalitesinin düştüğü doğru mu?” şeklindeki bir soruya şu cevabı veriyordu: “Yaklaşık 50-60 yıl önceki sayımlara göre kısırlıkta ciddi bir artış var. 100 kişinin 15’i, 18’i çocuğu olamaz hale geldi. Yani 6 çiftten biri kısırlık problemi yaşıyor! Hatta toplumda en sık görülen hastalık bu denebilir. Her 5-6 kişiden birinin doktora bu yüzden gittiğini düşünün, dolayısıyla kısırlık büyük bir sosyo-ekonomik olay haline geldi. Özellikle erkeklerde sperm sayıları da son 50-60 senede yarı yarıya düştü. Son yıllarda erkek kısırlığının kadına göre daha çok arttığını da görüyoruz. Erkek kısırlığının oranı bundan 30 yıl önceki kitaplara bakıldığında yüzde 20-25 iken, şimdi yüzde 40’a çıkmış durumda. Yani artık kadınla erkeğin oranı eşitlendi. Türkiye’deki oranlar da dünya ortalamasından çok farklı değil. Artık sperm sayıları azalıyor ve bu nereye kadar devam edecek bilinmiyor.”


ERKEKLER, KADINLAŞIYOR!


Sadece o da değil... Bakın ne diyor Dünya Sağlık Örgütü’nün “veri”leri: “Erkeklerdeki sperm sayısında geçen yüzyıla göre yüzde 100’den daha fazla düşüş oldu!.. Geçen yüzyılda 1 milimetre menide ortalama 40-60 milyon sperm varken, şu anda bu sayı 20 milyona kadar indi!” Niye biliyor musunuz?.. “Tavuk”ları ve bazı “hayvan”ları beslemekte kullanılan “yem”lerin içine konulan “hormon”lar ve “GDO’lu ürünler” yüzünden!.. Evet, “hormonlar” ve GDO’lar yüzünden!.. Çünkü bu hormonlar; Erkek vücuduna girdiğinde “östrojen” yani “kadınlık hormonu”na dönüşüyor!.. Bunun Türkçe’si şu: “Bu tür hormonlu besinleri tüketen erkek, kadınlık hormonu ala ala kısırlaşıyor, yani kadınlaşıyor!” Bu “verileri” yorumlayan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, bakın ne diyor: “Korunmadıkları ve ürolojik bir problem olmadığı halde kadınların hamile kalamama ve dolayısıyla 1 yıl içinde çocuk sahibi olamama oranı, yüzde 15’e yükseldi!” Düşünebiliyor musunuz; Herhangi bir bedensel engel olmamasına rağmen, “çocuk sahibi” olamıyor insanlar!.. Ve de, bunun oranı yüzde 15’e çıkmış!.. Peki, neden?.. “Hormon”dan ve GDO’dan!.. Yani, Batı’nın, “üretimi artırmak” için özellikle bizim gibi az gelişmiş ülkelere kakaladığı “hormon”dan!.. Şu hâle bakın ki; “Hayvan veya bitki üretimini artırmak” için kullanılan hormon, sonunda “insan neslinin tükenmesi”ne yol açar hâle gelmiş!.. Prof. Dr. Bülent Tıraş, şöyle uyarıyor “erkek”leri: “Fırın ve sauna gibi sıcak ortamlarda çok fazla bulunmamaya dikkat edin!.. Sürekli oturarak yapılan bir işiniz varsa, tedbirinizi alın!.. Uzun süreli bisiklet kullanmayın!.. Hormonlu yemlerle beslenen tavuk ve diğer hayvanların etini, kirli denizden çıkan midye gibi kabuklu deniz hayvanlarını yememeye özen gösterin!..” Aksi halde?!? “Kadınlaşırsınız!” Bana öyle geliyor ki; Erkeklerin homolaşıp “gay”leşmesinde, kadınların da “bay”laşmasında, bu “hormon”ların büyük rolü var!.. Bunun “kaynağı” da, Batı!.. Ve tabiî; “Batı, Batı diye batasıcalar”
ın rolü de hayli çok!.. Bizim “Batıcılar”ın çoğu; Sırf “Batı”dan geliyor diye; “ferman”larını da baştacı ederler, “hormon”larını da!.. O hormonlar, erkekleri “kadınlaştırıyor”muş, ne gam!.. Bunu da, “metroseksüel erkek” diye yutturmuyorlar mı sanki?!. Metroseksüel, yani “kadınsı” erkek!.. O kadar çoğaldılar ki!.. Ortalık “kadınlaşan erkek”lerle, “erkekleşen kadın”lardan geçilmiyor!.. Ve sürekli de, bunlar “lânse” ediliyor topluma!.. Korkarım ki; “İnsan nesli” tehlikede!.. “Silikonlu avrat”lar, “hormonlu zerzevat”lar ve bir de, bazı “papyonlu gavat”lar yüzünden!..

ÜRETİMİ ARTIRMAK BAHANE!


Son olarak diyeceğim o ki; Mümkün olduğu kadar “hormonlu gıdalar” ve “GDO’lu ürünler”den uzak durun!.. Aksi halde; kadınların “dişilik”lerini, erkeklerin de “kişilik”lerini kaybetmeleri riski çok büyüktür!.. Şahsen ben; “Hormon”larla ve “genetik değiştirmeleri” ile “ürün veriminin artırılmak istendiği” iddialarına katılmıyorum... Eğer “ürün verimi artırılmak” isteniyorsa, dünyada o kadar çok “bakir toprak” var ki!.. Sağlarsın “imkân”ları, verirsin “para”ları, alırsın ürünü!. Hem de, “en sağlıklı”sından!.. O halde, “Bakan’a yüklenme”yi bırakıp, “GDO lobisi”ne dikkat kesilsek, çok daha iyi olur gibime geliyor!.. “Neslimizi kurutacak” olanlar, onlardır!.. Erkekleri, “kadınlaştıran” da!..


=============

Bir taşla, üç kuş! Kartel gazetelerine bakıyor musunuz?.. “Türkiye’nin eksen değiştirdiği”nden tutun da, “Türkiye’nin Batı’dan kopup, Ortadoğu’ya yöneldiği”ne dair, bir sürü başlık!.. Tam da bu başlıkların atıldığı günlerde, İsrail Büyükelçisi Gabby Levy’nin; “tepki”leri bile bile Karadeniz’e “karanlık bir gezi” gerçekleştirmesi, hayli enteresan!.. Hiç kuşkunuz olmasın ki; “eksen kayması” başlıklarının arkasında, “
İsrail” vardır!.. Bu başlıklarla, İsrail; “bir taşla üç kuş” vurmak istemektedir! Bir: Batı’yı Türkiye’ye karşı kışkırtmak!.. İki: Türkiye-İran ilişkilerini gerginleştirip; İran’ı, Batı karşısında yalnız bırakmak!.. Üç: İran geri adım atarsa, bundan Türkiye’yi sorumlu tutan yayınlar yaptırmak ve böylece iktidarı gözden düşürmek!.. Serdar Arseven’in, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile gerçekleştirdiği dev röportajı iyi okuyun... Bir de, Ahmedinejad’ın İstanbul’da yapacağı konuşmaya dikkat edin!.. O zaman, “İsrail tuzağı’nı anlarsınız... Tabiî, kimlerin “İsrail aşığı” olduğunu da!.. 
Hasan Karakaya - Yeni Akit

http://www.habervaktim.com/yazaroku.php?id=18989